(Not: 21 Aralık 2008'de yazıldı)
Televizyonlarda sıkça duyuyoruz, FED faizleri bilmemkaç baz puan indirdi, TCMB faiz indirimine gitti vs. Peki merkez bankaları bu oranları neden değiştiriyor? Neyi amaçlıyor?
Ülkemizi ele alalım. TCMB, para politikasını uygulamak üzere gecelik borçlanma, gecelik borç verme, geç likidite imkanı (borç verme ve borç alma şeklinde), İMKB repo-ters repo pazarında uygulanan (ters) repo faiz oranını ve reeskont faiz oranını belirler. Bu oranların tamamı kısa vadeli faiz oranlarıdır.
Gecelik borçlanma faiz oranı TCMB’nin ticari bankalardan (Akbank, İş Bankası, Finansbank, Halkbank vs.) 1 gün vadeli borç (kredi) alması karşısında ödeyeceği faiz oranı. TCMB ilan eder bu oranı ve fazla fonu olan banka getirip bana bu faizden verip parayı o günlük değerlendirebilir der. (Önceki gün %16.25’ten %15’e indi)
Gecelik borç verme faiz oranı: TCMB’nin ticari bankalara geçici nakit sıkıntıları olması durumunda 1 gün vadeli (yani gecelik) vermeyi taahhüt ettiği borca uyguladığı faiz oranıdır. (önceki gün %18.75’ten %17.5’e indi)
Geç likidite penceresi: TCMB’nin normal olarak bankalar arası para piyasasında gecelik borç alması ve gecelik borç vermesi işlemleri 09:00 – 16:00 arasında gerçekleşir (yani eft sisteminin çalıştığı saatler). Eğer bir banka bu normal saatler içinde işlem yapmayıp nakit ihtiyacı veya nakit fazlası sonradan çıkarsa saat 16:00 – 17:00 saatleri arasında geç likidite imkanından yararlanır. Yani geç likidite imkanları gecikmeli olarak gecelik borçlanma ya da borç verme işlemleridir. Tabi bu nedenle faiz oranları ticari bankalar için daha dezavantajlıdır. (saat 16.00–17.00 arası gecelik vadede uygulanan Merkez Bankası borçlanma faiz oranı önceki gün %12,25’ten %11’e, borç verme faiz oranı ise %21,75’ten %20,5’e indi)
Faiz oranında yapılan bir değişme ekonomiye pek çok kanaldan etki yapar. Bunlardan en önemli 3 tanesi tüketim, yatırım ve beklenti kanallarıdır. Bunun dışında servet kanalı, döviz kuru kanalı vb. gibi daha pek çok kanal bulunmaktadır.
Tüketim kanalı: TCMB’nin kısa vadeli faiz oranlarında yapacağı bir indirim bankaların Merkez Bankasından daha ucuza (düşük faizle) borç alması demek olacağından bankaların kaynak maliyetini etkiler*. Böylelikle bankalar daha düşük faizle ve daha bol ihtiyaç, konut ya da oto krdisi gibi tüketici kredileri verebilirler. Böylelikle ekonomide tüketim mallarına olan talep artar. Buna bağlı olarak tüketim mallarında fiyat ve satış miktarda artış görülür.
Yatırım kanalı: Bankaların kaynak maliyetlerindeki düşüş tüketici kredilerini ucuzlattığı gibi benzer şekilde yatırım, proje ve işletme kredilerini de ucuzlatır. Bankalar ucuza kaynak bulabildikleri için işletmelere de daha bol ve ucuza kredi verebilir. Daha ucuz ve daha bol kaynak bulabilen işletmeler daha fazla projeye girer, daha fazla yatırım yapar, üretim kapasitesini büyütmek üzere daha fazla para harcar. Sonuçta kaynak maliyeti ucuzladığından karlar artacak, karlı proje sayısı yükselecektir. Banka kredilerinin ucuzlamasının yanında ayrıca faiz indiriminden dolayı alternatif finansal yatırımların getirileri düşeceğinden reel yatırımlar daha cazip hale gelir. Firmalar mevduatlarını, repolarını, tahvillerini ve faiz getiren diğer her türlü plasmanlarını bozdurarak iş yapmak üzere kullanır, yatırımlara girişir. Her iki olgu sonucunda yatırım mallarına** olan talep artar. Buna bağlı olarak yatırım malları fiyat ve satış miktarlarında artış görülür. (Yatırım kanalının tüketim kanalına göre önemli bir farkı vardır. yatırım harcamaları ekonomide muhakkak ki toplam talebin bir parçasıdır ancak bu harcamalar sonucunda ekonominin üretim kapasitesi artacağından ertesi dönemlerde yatırım harcamaları arz artışına da yol açar. Böylelikle faiz indiriminin yatırım kanalından iktisadi faaliyetlere etkisi uzun vadede enflasyonist olmaz.)
Beklenti kanalı: Tüketim, yatırım, servet, dış ticaret-döviz kuru gibi kanalların varlığının bilinmesine bağlı olarak faiz oranı değişikliklerinin maksadının ekonomideki tüm bireyler tarafından bilinmesi/tahmin edilmesi bireylerin iktsadi davranışlarını etkiler. Krediyle işi olsun olmasın her kişi ya da işletme faiz kararlarından etkilenir. Sonuçta Merkez Bankası faiz oranlarını bir araç olarak kullanmaktadır ve bu faiz oranlarını değiştirirken tüm ülkeye açıkça mesaj verir, Merkez Bankasının gücü, ekonomi üzerindeki etkinliği ve geçmiş icraatlarına bakarak kişiler ve kurumlar bu hareketleri adeta “izler” ve ona göre hareket eder. Merkez Bankası yeterince etkili ve güçlüyse faiz indirimi illa ki ekonomide canlandırıcı etki yapar diye düşünür insan. Faiz indiriminin ekonomide canlanma yaratacağının bilinmesine dayanarak kişilerde ister istemez bir rahatlama, bir güven, bir iyimserlik oluşur ve bu da kişinin daha rahat harcama yapmasına, harcama yapmadan önce iki kez değil de bir kez düşünmesine yol açar. Benzer şekilde işletmelerin ekonomide canlanma beklentisine paralel olarak daha rahat yatırım yapması, daha çok müşteri bekleyerek üretimi arttırması, ölçek büyütmesi, daha fazla kişi çalıştırması çok normaldir. Beklenti kanalı sayesinde Merkez Bankasının faiz kararları yalnızca kredi alan kişi ya da kurumlar özelinde değil tüm ekonomide etki yaratır.
Belirttiğim kanalların tamamında faiz oranındaki düşüş ekonomideki toplam talepte artışa yol açıyor. Zaten faiz kararları tamamen talep etkileyici politikalardır. Toplam talebin artışı ekonomide kısmen fiyatlarda, kısmen de iktisadi faaliyette artış yaratır. Bu artışın ne kadarının fiyatlara (yani enflasyona) yansıyıp ne kadarının miktara (yani milli gelire) yansıyacağını arz koşulları belirler. Ekonomi eksik istihdam düzeyinde, üretim eksik kapasitede ise ve iktisadi faaliyet düzeyinin olması gerekenin altında olmasından dolayı fazla mal stokları bulunuyorsa yatay (Keynesyen) toplam arz eğrisinden söz edilebilir. Bu durumda faizin uyardığı talep artışı atıl kapasiteyi harekete geçirmek, fazla stokları eritmek gibi nedenlerle büyük oranda miktara etki ederek milli geliri arttırır. Fiyatlarda ise önemli bir etki yaratmayarak enflasyon artışına yol açmaz. Oysa ekonominin zaten canlı olduğu, üretimin tam kapasite ile yürütüldüğü, tam istihdam söz konusu olduğunda iktisadi faaliyet düzeyinin yüksekliğinden dolayı işletmelerin fazla stokları da bulunmuyorsa (yani rafa konan ürün hemen satılıyorsa) dikey (Klasik) toplam arz eğrisi söz konusudur. Bu durumda talep artışı üretimi pek fazla etkilemeyip etkisini fiyatlar üzerinde gösterecek ve enflasyona neden olacaktır.
Merkez Bankası 2001 yılından itibaren temel amacını fiyat istikrarı olarak belirlemiş olsa da ister istemez bazen bu amacını ikinci plana atıp ekonomik büyüme ve tam istihdamı sağlamaya yönelik tedbirlere ağırlık veriyor. İçinde bulunduğumuz koşullarda eksik istihdam ve talep yetersizliği koşullarının bulunduğu su götürmez bir gerçek. Ayrıca da ekonominin arz cephesinde en önemli maliyet kalemlerinden olan akaryakıt fiyatlarında meydana gelen düşüşler maliyet enflasyonu (dolayısıyla stagflasyon) konusundan pek endişe etmememiz gerektiğini gösteriyor. Zaten talep eksikliğinin tek başına bile enflasyonu bir hayli düşüreceği düşünülüyor. Sadece bu çerçeveden bakarsak TCMB’nin yaptığı faiz indirimi gayet yerinde gibi görünüyor. Ama alkol şişede durduğu gibi.durmaz derler ya, eğer faiz indirimlerinin ayarı fazla kaçarsa TCMB kaş yapayım derken göz çıkarabilir. Sonuçta enflasyonu düşüreceği beklenen dışsal etkenlerin hep böyle devam edeceğine güvenemeyiz. Örneğin yarın OPEC petrol üretiminde iyice kısıntıya gider ve fiyatların yükselmesini sağlarsa ne yaparız? Döviz kuru artışlarının gecikmeli etkileri*** de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayınca enflasyon mevzusu bana "acaba..." dedirtiyor. Temel hedefinin enflasyon olduğunu açıklayan bir Merkez Bankası kendi eliyle kendi politikasına ters kararlar alarak oynadığı kumarı kaybederse cidden zor durumda kalabilir****. Hatta daha da kötüsü ülkemizdeki bankaların belirsizlikler ve yurtdışı örneklerden etkilenerek risk algılarını iyice düşürmesi ve kredi vermekte isteksiz davranmaya devam etmeleri yazının en başında anlattığım tüm kanalları tıkar. Sadece örnek olarak verdiğim bu iki durum gerçekleşse faiz indiriminden beklenen sonuç (ekonomide canlanma) gerçekleşmediği gibi istenmeyen yan etkiler de (enflasyon) ortaya çıkabilir. Bunlar gibi pek çok etken olduğunu da dikkate alınca TCMB'yi cesaretinden ötürü kutluyorum, %1.25'lik faiz indiriminin biraz fazla olduğunu düşünüyorum.
MD
*Ucuzlayan fon kaynakları: Aslında bankalar bu durumda sadece Merkez Bankasından ucuza borç bulmazlar, Merkez Bankasının faiz indirmesi hem para hem sermaye piyasalarını eş anlı etkiler ve finansal yatırımlardan beklenen getirileri düşürür. Finansal piyasalara yönelen para miktarı artacağından ödünç verilebilir her türlü fonun faiz oranında düşmeye yol açar. Böylelikle ülkedeki her türlü fon kaynağı (TCMB'den alınan borçlar, diğer kurumlardan alınan krediler, toplanan mevduat, satılan tahviller, hisse senedi fiyatları vs.) ucuzlar. Faiz ve her türlü getiri oranları birlikte hareket etme eğilimindedir. Merkez Bankasının değiştirdiği faizler anında piyasadaki diğer tüm faiz oranlarını aşağı yukarı aynı oranda değiştirir.
** Yatırım malı derken makine, teçhizat, atölye ve fabrika gibi üretim tesisleri (inşaatı), uzman personel istihdamı vb, kavramlar anlaşılmalıdır. Berberin dükkânını büyütüp bir koltuk daha koyması ve hatta bir de kalfa istihdam etmesi buna tipik bir örnektir.
*** Kur artışının enflasyona gecikmeli etkisi: Hepimiz görüyoruz hala ülkemizde pek çok yerde fiyatlar dövize endeksli, önceden alınan mallar bitince, yeni kurlardan ithal edilen ürünler satılmaya başlanınca fiyatlara ne olacak. Ayrıca sanayi sektörümüzün üretimde kullandığı ara malların büyük bölümünün ithal olması da kurların enflasyona yansımasını güçlendirecek.
**** Verilen sözler ve vaat edilen hedeflerin tutmaması: Gerçi yabancı ülkelerde olsa buna zaman tutarsızlığı derler ama bizde ne olursa olsun bu durum zaman tutarsızlığı olarak görülmüyor. Her durumda Merkez Bankasının öne sürdüğü her türlü mazeret kamuoyunca kabul ediliyor …
3 yorum:
Bankalar TCMB'den bu oranlarda borçlanmak yerine yurtdışı kaynaklara yönelmiyorlar mı? Böylesi oldukça rasyonel fakat uygulanabilirliğini bilmiyorum. Gerçekte bu işler nasıl oluyor?
Mr No
Herkes en ucuza borçlanabileceği kaynaktan borçlanmak ister, bankalar da eğer daha ucuza yurtdışından kaynak bulabiliyorlarsa elbette yurtdışına yönelirler. Ama yurtdışından borçlanmak o kadar kolay değil, en başta içeriden borçlanmaya göre daha maliyetli. İkincisi, yurtdışından kaynak bulmak (hele de bu zamanda) o kadar kolay değil. Yurtdışından borçlanırken elbette ki TL cinsinden borçlanmıyoruz, bu nedenle de kurların istikrarlı olmadığı dönemlerde dış borçlanma yine tehlikeli hale geliyor. Ek kur riski taşımak da cabası. Sonuçta yurtdışından yapılan borçlanmada kaynak maliyeti faiz oranı + kurda beklenen artış oranı.
2007ye kadar uluslararası likidite bolluğu devam ederken bankalar yurtdışından yeterince borçlandılar. Şimdi ise hem likiditenin daralması hem de kredi notlarımızdaki düşüş nedeniyle yurtdışı borçlanmalar asgariye indi.
Son bir şey, ekonomide diğer tüm faiz oranları da TCMB'nin faiz oranlarından etkilenir ve bu nedenle konu sadece TCMB faiz oranları ile yurtdışı faiz oranları arasındaki farktan ibaret değildir. TCMB faiz oranlarını değiştirdiğinde anında devlet tahvili, hazne bonosu, mevduat, kredi vs. borçlanma oranları da aşağı yukarı aynı ölçüde değişir. Ve diğer faizlerin TCMB faiz oranlarına intibak etmesi çok hızlı gerçekleşir.
Bankalarımızın şu dönemde aşırı kar elde etmelerinde ellerinde bulundurdıkları bono, tahvilin etkisi var mı? Eğer varsa, MB'nın faiz oranlarını düşürmesi ekonomide lokomotif görevi görüp tüm faizleri aşağı çeken bir görüntü arz ediyorsa tahvil ve bonodan elde edilen kazanç da aşağı düşmez mi?
Yorum Gönder