26 Aralık 2008 Cuma

Kur artışı neden dış açığımızı çözmüyor? - Marshall Lerner Koşulu

(Not: 20 Kasım 2008'de yazıldı)

Dış ticaret açığı Türkiye’nin en büyük iktisadi sorunlarının başında geliyor. Çünkü kronikleşen dış ticaret açıkları nedeniyle ülkemiz sürekli yurtdışından para bulmak ya da elindeki döviz rezervlerini eritmek zorunda kalıyor. Bu yüzden kırılganlaşan ekonomimizde, krizler ya da türbülanslar kaçınılmaz olarak sıkça karşımıza çıkıyor.

Dış ticaret dengesini Toplam İhracat Tutarı eksi Toplam İthalat Tutarı şeklinde tanımlarsak bu açığın iki ayrı yoldan kapatılacağını görürüz. Ya ihracat gelirimizi arttırmalıyız ya da ithalat harcamalarımızı azaltmalıyız.

Bilindiği gibi uluslar arası ticarette beli başlı paralar kullanılmaktadır. Türk lirası konvertibil bir para olmasına rağmen uluslar arası düzeyde kabul görmüş bir para değildir ve bu nedenle ülkemizin kendi parası cinsinden dış alem ile ticaret yapma şansı bulunmamaktadır. Ülkemiz dış ticaretinin çok büyük bir kısmını Euro ve Dolar ile gerçekleştirmekte, bu paraların yanı sıra Yen, Sterlin vb. gibi birkaç para birimiyle daha kimi ülkelerle ticaret yapılabilinmektedir.

Ülkemizin Türk Lirası cinsinden toplam ihracat geliri ya da toplam ithalat harcaması iki faktöre bağlıdır, bunlar ihracat/ithalat miktarı ve ihracat/ithalat fiyatıdır. Döviz kurunda meydana gelen bir artış (TL’nin döviz karşısında değer kaybetmesi) halinde 10 liraya mal ettiğimiz bir ürünün karşılığı 8 dolarken 6 dolara iner ve böylece ürünü uluslar arası piyasada daha düşük bir fiyattan sattığımız için ihracatımıza olan talep artar. Benzer şekilde 100 dolara ithal ettiğimiz ürünün dolar karşılığı 125 lira iken birden 165 liraya yükselince ülkemizin ithal mallara olan talebi düşer.
Bu noktada ihracatımızın artıp ithalatımızın düşmesinin dış ticareti illa ki olumlu etkilemek zorunda olmadığını gözden kaçırmamak gerekir. Çünkü ihracat miktarı artarken aynı zamanda ihracat fiyatı da düşmüştür bu nedenle ihracatın parasal değerinin yükselmesi için miktardaki artışın fiyat düşüşünü telafi edecek kadar çok olması gerekir. Benzer şekilde ithalat miktarı düşmesine rağmen ithalat fiyatı arttığından dolayı ithalatın parasal değerinin düşmesi ancak fiyatın miktardaki azalmayı telafi etmeyecek kadar yükselmesine bağlıdır.

Döviz kurunda meydana gelen %1’lik bir artışın ihracat gelirini yüzde kaç arttıracağını ölçen katsayıya ihracat talep esnekliği, ithalat harcamasını ne kadar azaltacağını ölçen katsayıya da ithalat talep esnekliği denmektedir. Örneğin kur %1 arttığında döviz cinsinden ihracat geliri %0.7 artıyorsa ve ithalat harcaması %0.3 düşüyorsa toplamda dış ticaret dengesi döviz cinsinden %0.7 – (-%0.3) = %1 oranında iyileşirken kurdaki %1 artış bu iyileşmeyi tamamen nötralize eder ve dış ticaret dengesi ülke için hiçbir değişme göstermemiş olur. Eğer ihracat talep esnekliği – ithalat talep esnekliği farkı 1’den küçükse kurdaki artış dış dengedeki artışı aşacağından dış ticaret dengesi gerçekte daha da bozulur. Buradan çıkan sonuç şudur: bir kur artışının dış ticaret dengesine olumlu etki edebilmesi ancak ve ancak ülkenin ihracat talep esnekliği – ithalat talep esnekliği farkının 1’den büyük olması halinde söz konusu olabilir. Buna ekonomi biliminde Marshall – Lerner koşulu denmektedir (bu koşulun matematiksel derivasyonunu dileyen arkadaşlarla paylaşabilir ve tartışabilirim.). Talep esneklikleri arasındaki fark büyüdükçe kur artışının dış tcaret dengesine olumlu etkisi güçlenir.

Marshall – Lerner koşulu dikkate alındığında dış ticaret açığı veren ülkelerin devalüasyon yoluna başvurmadan önce ithalat ve ihracat talep esnekliklerini tahmin edip ona göre bu yola başvurmaları gerekir. İktisatçılar bu esneklikleri çeşitli ekonometrik yöntemlerle tahmin etmektedirler.

Bu esnekliklerin doğası konusunda şöyle kısaca bilgi vermek istiyorum. Malları uluslar arası arenada daha çok zorunlu olarak talep edilen ülkelerin, iş bağlantıları ağır olan ülkelerin, malları sıradan olan ülkelerin ihraç mallarına olan talep genellikle pek esnek değildir. Aksine çok hızlı iş bağlantıları kurabilen, ürettiği mallar konusunda diğer ülkelerle rekabet içinde olan, ürünleri zorunlu olmaktan ziyade daha çok lüks statüsünde olan ülkelerde ise ihracat talep esneklikleri yüksektir. Sanayisi dışa bağımlı olan ya da pek çok zorunlu malı yurtiçinde üretemeyen ülkelerin ithalat talepleri pek esnek değilken, sanayisi kuvvetli, üretimde kullanılan aramalları ve pek çok tüketim malını yurtiçinde üretebilen ülkelerde ise ithalat talebi esnektir.

Türkiye’nin hem ithalat hem de ihracat talep esnekliklerinin diğer gelişmekte olan ülkelere göre oldukça düşük olduğu şeklinde bulgulara ulaşan pek çok araştırma mevcuttur. Bu da ülkemizde geçmişte yaşanan devalüasyonların neden dış ticaret açığımıza çare olmadığının bir açıklamasıdır.

İhracatınızı gerçek anlamda sağlam ve kalıcı olarak arttırmanın yolu elbette ki teknoloji geliştirmekten, üretiminde diğer ülkelere göre (izafi olarak) üstün olduğunuz malları üretmekten, talebi ve parasal değeri yüksek olan veya gelecek vaat eden malları üretmekten, iyi yurtdışı bağlantılar yapmaktan, marka üretmekten geçer. Önemli olan yüksek katma değerli malları üretip dış aleme satabilmektir. Bu hem toplumun (özellikle işletme sahiplerinin) iş ahlakına, ülkenin bilim düzeyine, araştırma – geliştirme faaliyetlerine verilen öneme hem de devletin özellikle maliye ve dış ticaret politikalarının ihracatı destekleyici, teşvik edici olmasına bağlıdır. Benzer şekilde ithalatı kısmanın yolu bireylerin lüks ithal malların tüketiminden azami ölçüde kaçınmasına, yükte hafif pahada ağır malların (ipod, laptop, lüks saat vb. gibi üretilmesinde çok az emek faktörüne karşılık hatırı sayılır miktarda sermaye ve inanılmaz yüksek oranda bilgi faktörü gerektiren küçük hacimli ama pahalı mallar) üretiminin yurtiçinde de gerçekleştirilebilmesine, özellikle imalat endüstrisindeki dışa bağımlılığın ortadan kaldırılmasına bağlıdır.

MD

Hiç yorum yok: