22 Ekim 2009 Perşembe

Çalışma Piyasasında Bıçaksırtı Denge - Devlet Çalışan Haklarını Ne Kadar Korumalı? (Kıdem Tazminatı Örneği)

Dün bazı gazetelerde çıkan bir habere göre ülkemizde var olan Yatırım Ortamını İyileştirme Kurulu adlı bir kurul ile çeşitli büyük işyeri sahipleri bir çalışma yapmış ve sonucunda kıdem tazminatlarını yarıya indirilmesi önerilmiş.

Kıdem tazminatı, bir kişinin çalıştığı işyeri tarafından işten çıkarılması halinde o kişiye ödenen bir tazminat. Eğer birini işten çıkaracaksanız çalıştığı yıl sayısı kadar maaşını o kişiye ödemek durumundasınız. Örneğin 12 yıllık çalışansınız, işten çıktığınız zamanda aylık maaşınız da 2,000 lira. Bu durumda patronunuzun sizi işten çıkarabilmesi için size 12x2 = 24 bin lira tazminat ödemeyi göze alması gerekiyor. Tabi bu Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlı olmanız halinde geçerli. Halk arasındaki tabirle SSK’nız yoksa böyle bir hakkınız da yok. Eğer işyeriniz size SSK yapmıyor da kayıtdışı (kaçak) çalıştırıyorsa ne ucuza ilaç alabilir ne doktora gidebilir, ne emekli olabilir ne de kıdem tazminatı alabilirsiniz. Neyse konuyu dağıtmayayım.

Görüldüğü gibi kıdem tazminatı işçiyi özellikle de belli bir süredir çalışanları koruyan, işten çıkarmaları zorlaştıran bir düzenleme. Ekonomide yarattığı iki temel etki var.

Bunlardan ilki ülkedeki ücretleri arttırması ancak istihdamı düşürmesi. Kıdem tazminatı istihdamla orantılı olan ve işverenlerin üzerine binen bir yük olduğundan azaltılması durumunda işgücü maliyetinde bir düşüş yaşanır. Bunun yanında işçi çıkarmak kolaylaşacağından çalışanlar işlerini kaybetme korkusu ile daha düşük ücretlere razı olurlar. Böylece adam çalıştırmanın hem kesintisi hem de ücreti düştüğünden firmalar daha fazla kişi çalıştırırlar. Bu belki çalışanlarda bir refah kaybı yaratır ama en nihayetinde işsiz insan sayısını azaltacağından olumlu bir durum olarak değerlendirilebilir. Burada önemli bir nokta da oluşacak istihdam artışının kalıcı bir artış olmasıdır. Mesela ekonominin canlanmasına bağlı istihdam artışı bir gün ekonomi daralma dönemine girince tersine dönebiliyor, zira istihdamı arttıran güç ekonomide meydana gelen geçici değişmeler. Oysa kıdem tazminatının düşürülmesi gibi bir durumda bu değişim kalıcı olduğundan oluşacak istihdam artışı da kalıcı olur. Daha teknik bir deyişle yapısal (doğal) işsizlikte bir azalma meydana gelir.

İkinci etki ise ekonomide kayıtdışı istihdamın bir kısmının kayıtlı istihdama geçmesidir. Örneğin bir ülkede devlet adam atmayı imkânsızlaştırıcı düzenlemeler yapsa ya da firmalardan çalıştırdıkları işçi başına astronomik vergiler alsa ne olur? Ne olacak ülkede tek bir kişi bile kayıtlı çalışamaz, çünkü hiçbir firma kayıtlı işçi çalıştırmaz. Kayıtlı çalıştırmak hiç akıl karı değildir çünkü herkes kaçak çalışır. Bu düzenlemeler ya da kesintiler ne kadar yumuşarsa kayıtlı işçi çalıştırmak da ona göre olağanlaşır. Bu açıdan kıdem tazminatında ortaya çıkacak bir düşüş bazı firmaların kaçak çalıştırdıkları kişileri kayıtlı çalıştırmalarına yol açabilecektir.

Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da ülkedeki istihdamın genel yapısıdır. Eğer ülkede hemen herkes kayıtdışı çalışıyorsa yukarıda saydığım ilk etki oluşmaz. Çünkü kıdem tazminatı düşük de olsa yüksek de olsa kaçak çalışana sıfırdır. Bizim ülkemizde kayıtdışının çok yaygın olduğu dikkate alındığında bu kanaldan istihdama sınırlı bir etki oluşacağını söyleyebiliriz.

Sonuç olarak bu düzenlemenin olması durumunda firmaların işgücü maliyetlerinin düşmesi, kayıtdşının azalması ve istihdamın artması ekonominin geneli (makro ekonomi) açısından oldukça iyi şeylerken ücretlerin düşmesi ve iş güvencesinin azalması tek tek bizlerin açısından yani bireylerin ekonomisi (mikro ekonomi) açısından pek de sevindirici sayılmaz.

Ben şahsen;

- Eğer çalışanların gelirlerinin düşmesi çalışmayanların da işe girerek bir şeyler kazanmaya başlaması sonucunda gelir uçurumu kapanacaksa,
- Düşen maliyetler ve artan işgücü sonucunda ülkemizin üretim kapasitesi büyüyecekse, daha çok üretebileceksek,
- İş kaybetme korkusu ve işyerlerinin ortalama işçi değiştirme sayısındaki artış sonucunda çalışanların verimliliği çok düşmeyecekse (bir başka deyişle, istihdam artışı verimlilik düşüşünden fazla olacaksa)

halihazırdaki gelirimin bir miktar düşmesine razı olabilir, kıdem tazminatımın yarısından vazgeçebilirim. Ayrıca işimi kaybetme korkusu duyarsam muhtemelen işime daha sıkı sarılırım.

Acaba hangi etkiler diğerlerine daha baskın bekleyip göreceğiz. Daha da öncesinde acaba böyle bir düzenleme yapılabilecek mi? Bunu da sendikalar, işverenler ve devletin karşılıklı hamleleri belirleyecek.

MD


Söz konusu haberi aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

10 Ekim 2009 Cumartesi

İş bulamayan yeni mezunlar lütfen umudunuzu yitirmeyin - İşsizlik üzerine (2)

Bu kez ekonomi üzerine bir fikir yazısı yazmıyor tamamen yeni mezun ve henüz iş bulamamış arkadaşlara düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Benim çoğu arkadaşım ya üniversitede okuyor, ya üniversiteyi yeni bitirmiş ve iş arıyor. Bu aralar herkes işsizlikten şikayetçi. Yeni mezun olan arkadaşlara söylemek istediğim birkaç şey var.

Arkadaşlar, gerçekten çok şanssız bir dönemde mezun oldunuz, çoğunuz iş bulamadınız. Canınız sıkıldı, moraliniz bozuldu. Zaten para kazanamıyorsunuz o bir dert, elalem sizin bir işe giremediğinizi öğrendikçe cins cins konuşmaya başladı, okulunuzu, bölümünüzü beğenmemeye başladılar. Milletin de ağzı torba değil ki büzesiniz. Size dokunuyor, siz onca yıl uğraştınız o kadar, sınavdı, yoklamaydı, ödevdi koşturdunuz durdunuz. Daha önce hiçbir işte çalışmadığınız için kendi kendinize de bir yandan acaba yanlış bölüm mü seçtim diye sorguluyorsunuz (tabi böyle düşündüğünüzü başkalarına pek çaktırmadan).

İnanın bana bunun nedeni son 1 yıldır süregelen ekonomik kriz şartları. Yanlış bölüm okumadınız, normalde iş bulurdunuz, inanın bana. Değersiz, işe yaramaz insanlar değilsiniz. Gerçekten de dün iş bulma süreci bugünkü kadar kötü değildi. Geçen yıla kadar iş piyasasında yılda 100 kişilik işe alım yapılıyordu ve her sene 25 tane süpermen mezun oluyrdu. Süpermen derken ODTÜ, Boğaziçi vs. mezunu, çok iyi İngilizce bilen, ALES’ten falan 90-100 alacak kapasitedeki, 10 parmağında 11 marifet kişileri kastediyorum. Bu süpermenlerin tamamı işe giriyordu, kalan 75 pozisyona da diğer mezunlar girme şansı yakalıyorlardı. Bu yıl 20 kişi işe alınıyor, o 20’nin de 18-19 tanesine süpermenler girdi zaten. Diğerlerine 1 ya da 2 yer kaldı. Zaman öyle ki süpermenlerden bile boşta kalan oldu. Diğerlerinde ise çok büyük çoğunluk işsiz kaldı.

Gerçekten iç karartıcı ama iyi bir haber vereyim bu hep böyle devam etmeyecek, yarın işler normale dönecek o zaman yine normalde girebileceğiniz işlere girebiliyor olacaksınız. Bu seneye ve belki bir de gelecek seneye has olan bu durumu hiçbirimizin değiştirme şansı yok, yapabileceğimiz en iyi şey bunu böyle kabullenmek ve boşu boşuna canımızı sıkmamak. Bu arada hali hazırda bir işi olanların da işlerine dört elle sarılmaları…

İş bulamayan yeni mezunlar yetişkin hayatlarına bu yıla has olmak üzere 1-0 yenik başlıyorlar. İlk tecrübelerinde başarısız olmak (yani ilk yılda her kapıdan geri çevrilmek) sanki sorun kendilerindeymiş gibi hissetmelerine yol açıyor. Kendilerini hafife alıyorlar. Bu kötü illüzyonu gerçek sanıyorlar. Yüksek ve ulaşılabilir hedeflerinden vazgeçip çok daha azına kanaat ediyorlar. İşte bu çok önemli bir sorun. İş bulamamada hata yeni mezun arkadaşlarda değil ama kendilerini küçümseyip bütün ömürlerini etkileyecek yanlış kararlar verirlerse hata korkarım onlarda.

Bir bankada müfettiş olabilecekken gişe görevlisi olmaya, maliye bakanlığında hesap uzmanı olabilecekken PTT memuru olmaya sırf bir süredir iş bulamadınız diye razı olmayın lütfen. İlk adımı yanlış atmayın. Ben bu meslekleri küçümsemiyorum ancak eğer daha fazlası olabilecekseniz onu olun, PTT memurluğu ya da gişe görevlisi pozisyonunda da boşa yer kaplamayın, onu da hak eden bir başkası olsun. Siz zaten gişede çatlarsınız, bir süre sonra iş tatminsizliği zirve yapar kendi kendinize dövünmeye başlarsınız. İyice mutsuz olursunuz. Treninizi baştan yanlış makasa sokmayın, çünkü eğer öyle yaparsanız eski yerinize dönüp doğru makasa geçebilmeniz için bile 100’lerce km gidip gelmeniz gerekebilir. İş hayatına ilk adım çok önemli, bir kez bir işe girdiniz mi o işten çıkmak zordur, orayı bırakıp istediğiniz işe geçmek daha da zordur. Bu nedenle sırf bu yıla has olumsuz işe alım koşulları yüzünden umutsuzluğa kapılıp kalitenizin ve beklentinizi çok daha altında işlere razı olmayın. Denize düşerseniz belki yüzüp kurtulabilirsiniz ya da birileri yardıma gelir ama yılana sarılırsanız kurtuluşunuz yok! Lütfen sabredin. Sabırsız davranıp hayatınızı karartmayın.

Lütfen umudunuzu kaybetmeyin. Çünkü umudunuzu kaybederseniz hapı yutarsınız. Zaten her şeyi geçtim, umutsuzluk dediğimiz şey nedir bir düşünün Allah aşkına!
Bu umutsuzluk dediğiniz şeyin 3 adet reel etkisi vardır:

- İnsanın azmini kırar, böylece işe girememe süresini uzatır ve daha kötü işe razı olma eşiğini düşürür.
- Umutsuzluğun verdiği elem, ızdırap insanın sabrını azaltır, hiç girmemesi gereken işlere girmesine yol açabilir.
- Umutsuzluk hissini duymak ve kendini bu hisse teslim etmek insan için her şeyi kolaylaştırır (mücadeleden vazgeçirdiği için), bu da insanın bir yerde kafasını rahatlatır.

Yani 2 kötü 1 iyi etkisi var. Şöyle bir baktığımızda kötülerin etkisinin yanında iyi olan çok hafif kalıyor. Burada yeni mezun arkadaşlarım kendi kendilerine yapacakları telkinle, sabretmeyle ve dayanıklı olmayla bu berbat duygudan kurtulabilir. Umutsuzluğun hiçbir şeye faydası yok kısacası. Tamamen zararlı bir his. Hiç hissetmemeye gayret edin, kendinizi bu hisse teslim etmeyin. Bu his tam bir şeytan. Uzak durun. Bir yer sizi geri mi çevirdi, 15 dakika üzülün sonra da unutun gitsin. İşinize bakın. Unutmayın UMUTSUZLUĞUN GETİRİSİ SIFIR, MALİYETİ İSE ÇOK YÜKSEK. Aklı selim hiçbir insanın böyle bir şeyle işi olmaz :)

Yapılabilecek hiç mi bir şey yok? Bu yıl işe alımlar azaldıysa bütün seneyi boş mu geçireceksiniz? Kesinlikle hayır. Bu boş vaktinizi iyi değerlendirin kendinize yatırım yapın Gidin yüksek lisans yapın, yabancı dilinizi geliştirin, eskisinden daha da azimli bir şekilde sınavlara hazırlanın, ders çalışın, becerilerinizi geliştirin. Ve bu faaliyetlerin hangisini yaparsanız yapın o şeye dört elle sarılın. Yüksek lisans yapıyorsanız derslerinizi kaçırmayın, can kulağıyla dinleyin, kapabildiğiniz kadar çok şey kapmaya çalışın ki kara bulutlar yavaş yavaş dağılmaya başladığında yarışa en hazır biçimde çıkabilesiniz. Krizi fırsata çevirin. Hepinize Allah sabır ve dayanıklılık versin.

MD


Not: Bu berbat mekanizmanın işleyişini özetliyorum:

Kriz ---> Ekonomide durgunluk ---> İşsizlik artışı ve işe alımların azalması ---> İş başvurularında reddedilme oranının yükselmesi ---> Umutsuzluk (Bu noktada psikolojik faktörler devreye giriyor) ---> Özellikle iş piyasasının daha önceki durumunu tecrübe etmemiş olan yeni mezunlarda işlerin sanki hep böyle olduğu yanılgısının oluşması ---> Kendine düşük değer biçme ---> Daha kötü işlere razı olma ---> Yanlış bir işe girmek ve ömür boyu mutsuzluk

Yani iş piyasasında kısa vadeli olumsuzluk sonucunda insanların hayatlarında uzun vadeli (sürekli) olumsuzluklar meydana gelebilmekte...

Ne lanet şeysin sen işsizlik! - İşsizlik üzerine (1)

Zaman kötü, işsizlik aldı başını gidiyor. İşsizlik oranı en son %13.2 olarak kamuya açıklandı. Tabi bu orana aldanmamak gerekir çünkü bu sadece bir işte çalışan ya da çalışmadığı halde iş arayanlar içinde iş arayan kısmın oranı. Yani bu orana çalışabilecek yaşta ve nitelikte olup iş aramayanlar (istemedikleri ya da umutları kırıldığından dolayı olabilir) dâhil değil. Beli bir yaşın altı ve üstünde olanlarla öğrenciler, tutuklular, askerler vs. zaten dâhil değil.

Ekonomik durgunluk sürdükçe ve işsizlik yüksek devam ettikçe bazı insanların umutları kırılıyor ve iş aramayı bırakıyorlar. Bu kişiler artık iş aramadıklarından işsizlik oranı hesabına katılmıyorlar tabi. Bir de İş-kur’un bu aralar işsizleri çeşitli meslek kurslarına alıp bu kişilere çok cüz bir de ücret ödeyip sigortalarını yatırma uygulaması var. Bu kişiler çalışıyor görünüyorlar resmi istatistiklerde. Yani işsizlik oranı %13.2 dendiğinde aslında çalışmayan kişi oranı çok daha fazla. Bu çok kötü bir şey...

İşsizliğin en bariz sonucu insanların para kazanamaması, insan gibi yaşayacak, ihtiyaçlarını karşılayacak geliri elde edememesi. Ama sonuçlar maalesef bunla sınırlı değil. İşsiz kalan kişiler moralmen çökerler. Kendilerine güvenlerini kaybederler. Hatta utanırlar, eş, dost, arkadaş çevrelerinde bunun duyulmasını istemezler. Arkadaşlarıyla bu dönemde olabildiğince az görüşmek isterler. Tadları kaçar.

Bunun toplum genelinde arttığını düşünsenize bir de. İşsizlik artışıyla birlikte umudunu kaybeden insanların sayısı artar, yanlış yollara sapan, suç işleyen insanların sayısı artar. İntiharlar artar. Fahişelik artar. Anarşi oluşur. Sigara kullanımı, alkol kullanımı artar. Hatta işsizlik durumu uzadıkça toplumsal çözülmeler başlar. İnsanlar birbirlerine düşer, kimileri market yağmalamaya başlar kimileri dükkân soymaya. Ülke genelinde insanlar daha sinirli daha sabırsız, daha kavgacı hale gelir. Gerçekten bu toplumsal etkiler çok ürkütücü…

Bu arada işlerini kaybetmeyenler için de işlerin pek iyi gitmeyeceğini söyleyeyim, çünkü iş için dışarıda bekleyen onca insan varken kişiler artık daha az paraya daha fazla çalışmak zorunda kalırlar. Beğenmeyene anında kapı gösterilir.

Tabii böyle işini yapmakta olan kişilerin işlerini kaybetmesi ülke genelinde yapılan toplam işi (üretimi) azaltır. Çalışanların tedirgin olması ve aynı pozisyonda çalışan kişilerin daha hızlı değişmesi vs. de verimliliği düşürür. Sonuç ülkenin milli gelirinin düşmesi, üretim kapasitesinin de eksik kullanılmasıdır.

MD

1 Ekim 2009 Perşembe